15 Temmuz 2019 Pazartesi

Sevgili Karım Barbro 1

Karım Barbro'yla, üç yıllığına Türkiye'ye gelip yerleştiğimizde, bir yıllık evliydik. On yıldan beri İsveç'de yaşıyordum ve bir İsveç firması, Türkiye'deki işlerinin başına geçici olarak geçmemi istediğinde, ikimiz de sevinmiştik buna. Ben bir süre de olsa kendi ülkemde bulunacağım için, Barbro ise daha önce yalnızca bir kere benimle birlikte geldiği ve egzotik bulduğu bir ülkede bir süre yaşayacağı için.

Firma, Levent'te bir villa tutmuştu bizim için. Büyük, modern ve lüks bir evdi bu. İşyerim de oldukça yakındı. Kısacası, hayatımdan memnundum. 

O akşam, karımla birlikte evin, yüksek ağaçlarla çevreden kopmuş arka bahçesinde oturuyorduk. Hava sıcaktı. Eve gelir gelmez soyunmuş ve üstüme yalnızca bir şort geçirmiştim. Barbro'nun üstünde de, incecik ve kısacık bir şortla küçük bir büstiyer vardı. Elimde viski bardağı, şezlonga yarı uzanmış, onu seyrediyordum. Gerçekten müthiş güzel bir kadındı karım. Vücut yapısı, tam bir İsveçli'nin olması gerektiği gibiydi. Uzun boylu ve uzun bacaklı. Yüzü belki bir resim kadar güzel değildi ama müthiş çekiciydi. Şehvetli bir ifadesi vardı. Sapsarı saçları, omuzlarına kadar iniyordu. Büstiyerinin altından tüm hatlarıyla belli olan memeleri, dimdik, kütür kütür sert ve tam olması gerektiği büyüklükteydiler. Beli inceydi. Kalçaları ise geniş. Şimdi böyle otururken görünmüyordu ama, kıçının, onun vücudunun en güzel yerlerinden biri olduğunu çok iyi biliyordum. Kalçalarının yuvarlaklığı başdöndürücüydü. Üst taraflarındaki gamzeler bu yuvarlakları, daha da çekici bir hale getiriyordu. Akdenizli bir erkeğin zevklerine sahip olduğum için, ona tav olmamın nedenlerinden biri de kıçıydı yani. Bacakları ise söylediğim gibi alabildiğine uzun ve güzeldiler. Ne fazla küçük, ne de fazla büyük ayakları da resim kadar güzel ve tahrik ediciydiler. Bütün bu saydıklarıma bir de teninin pürüzsüz yumuşaklığıyla beyazlığını eklemek gerekiyordu tabii. Kısacası, gerçekten tam bir fırtınaydı karım.

- "Biliyor musun sevgilim..?" dedi birden, "Bu ülkenin en ilginç yanı, onu gerçekten ilginç yapan özelliği ne güneş ne de tarihi hazineleri..."

Elindeki buzlu viski bardağını yanağına dayamış, bana bakıyordu. Doğrusu ne söyleyeceğini merak etmiştim. Sesimi çıkarmadan, devam etmesini bekledim. 

- "Bu ülke güneş de bol, tarih de... Ama daha bol olan şey sik..."

- "Nasıl yani..?" diye sordum şaşkınlıkla. 

- "Yani burada en bol şey sik demek istiyorum sevgilim... Her yerde bol bol sik var... Yeteri kadar boşaltılmadıkları için ikide birde kalkan sikler var bol bol..." 

- "Bunu nereden biliyorsun sen..?"

- "Ama sevgilim, bunu bilmemek için kör olmak gerekli... Her sokağa çıktığımda görüyorum onları..."

- "Tam anlayamadım yine de..."

- "Anlaşılmayacak bir şey yok ki... Ne zaman sokağa çıksam, çevremde bir sikler ordusu oluşuyor... Kimi hemen, kimi biraz sonra kalkan sikler..."

- "Yoksa dışarı çıktığında asılıyorlar mı sana..?"

- "Asılanlar da oluyor tabii... Ama bu farketmiyor ki... Asılmayanlar da, etrafımda, tepeden tırnağa sik olarak dolaşıyorlar... Aradabir, bir biçimde bana dokunanlar da çıkıyor ama, büyük çoğunluk, yalnızca bakıyor..."

- "Seni rahatsız ediyorlar yani..."

- "Bunu da nereden çıkardın sevgilim..? Neden rahatsız olayım ki..? Aksine hoşuma gidiyor... Bir kadınım ben... Erkekler nasıl kadınlara bakarak siklerini kaldırıyor ve onları sikmek istiyorlarsa, kadınlar da sik kaldırmayı severler... Bazıları bunu benim gibi açık açık söyler, bazıları ise gizler yalnızca... Benim gözümle baktığında, bu kadar çok siki birden aynı anda kaldırabilmek inanılmaz hoş... Bundan, beni beğendiklerini, vücudumu arzuladıklarını anlıyorum... Daha doğrusu beni sikmek istediklerini... Bu da çok hoşuma gidiyor... Sikleri kalkıyor ve beni gözleriyle sikiyorlar..."

Öyle şaşırmıştım ki, bir süre konuşamadım bile. Sonra birden, müthiş bir şeyin farkına vardım. Sikim kalkmış ve şortuma sığmaz hale gelmişti. Bu, daha da çok şaşırttı beni. Neler oluyordu?

- "Şaşırmış gibisin ama, görüyorum ki, senin de hoşuna gitmiş söylediklerim..." dedi karım, "Baksana nasıl kalktı sikin..."

Sesimi çıkarmadım. Söyleyebileceğim bir şey yoktu. O da daha fazla konuşmadı. Ama yavaşça kalkıp yere, bacaklarımın arasına oturdu. Elini uzatıp sikimi tuttu sonra da. Ne kadar çok heyecanlanmış olduğumu, böylece biraz daha iyi anladım. Neredeyse patlayacaktı sikim. Uzun parmaklarıyla şortumun önünü açtı Barbro. Artık zonklamakta olan sikim, şimdi elindeydi. Sonra biraz eğilip, sikimin başını yalamaya başladı. Gözlerimi kapatıp, kendimi ona bıraktım. İçim çekiliyordu. Ağzı aralanıp, dudakları sikimin üstüne kapandığında, kendimi fazla tutamayacağımı anladım. Sıcacık, kıpır kıpırdı ağzının içi. Gözlerimi kapadım. O anda hayalimde müthiş bir resim canlandı. Karım sokakta, kalabalığın içindeydi ve çevresinde sikleri kalkmış bir yığın erkek vardı. Birden belim gelmeye başladı. İnanılmaz bir şiddetle, tohumlarımı Barbro'nun ağzına fışkırtıyordum. O da, büyük bir iştahla yutuyordu hepsini. Sonra vücudunun sarsılmaya, dalgalanmaya başladığını gördüm. Onun da beli geliyordu. Kendimi, zevkten bayılma noktasında hissediyordum. 

Konunun bir kez daha gündeme gelmesi, hafta sonunda oldu. Pazar öğlenden sonraydı ve tüm kalabalığa rağmen, arabaya atlayıp bir Boğaz turu atmaya karar vermiştik. Akıntıburnu'ndaki park yerine çekip, kendimize birer çay söyledik. Bir süre öylece oturduk arabada. Sonra da inip, kıçlarımızı arabanın kaputuna yaslayarak, Boğaz'ı seyretmeye başladık. Bir süre sonra da çaylarımız geldi.

- "Şimdi söylediklerimin doğru olduğunu anladın mı sevgilim..?" diye sordu birden Barbro.

- "Anlamadım..."

- "Yani geçen gün siklerle ilgili olarak sana söylediklerimden söz ediyorum..."

- "Bir şey mi oldu..?"

- "Hep oluyor zaten sevgilim... Etrafa şöyle bir baksan, tüm erkeklerin gözlerinin üstümde olduğunu, bana bakarak siklerini kaldırdıklarını görebilirsin..." 

Ona cevap vermeden, çevreyi incelemeye giriştim. Gerçekten de, yığınla erkek vardı etrafımızda. Üstelik hepsinin de gözü, karıma dikiliydi. Aç bakışlarını ben bile farkedebiliyordum. Bir taratan da, heriflerin haksız olmadığını düşünüyordum. Barbro, tam bir afet gibiydi. Beyaz bir giysi vardı karımın üstünde. Biraz uzunca bir atlet fanilasına benziyordu. Kolları ve omuzları meydandaydı. Çıplak memeleri, giysinin incecik kumaşının altından, tüm hatlarıyla belli oluyordu. Kısacık eteği, kalçalarının biraz altında bitiyor ve o muhteşem bacaklarını, olduğu gibi gözler önünde bırakıyordu. Birden sikim kalkıp kazık gibi oldu. 

- "Ohhh işte bu çok güzel..." dedi karım, "Beni sikmek isteyenler arasına senin de katılman hoşuma gidiyor..."

Sesimi çıkarmamayı yeğledim. Gerçekten de, o anda en çok istediğim, onu sikebilmekti. Bir taraftan da, bir anda ve bu kadar çok tahrik olmanın şaşkınlığını yaşıyordum. O ana kadar hiç bilmediğim bir şeylerin varlığını farkediyordum sanki. Barbro'nun gözlerinin içine baktım. 

- "Asıl hoşuma giden ne biliyor musun..?" diye sordu, "Başka erkeklerin bana bakarak siklerini kaldırmalarının, beni sikmek istemelerinin, seni de tahrik etmesi çok güzel... Bu beni de alabildiğine tahrik ediyor..." 

- "Hadi gidelim buradan..." diye yanıtladım onu, "Biran önce gidelim hem de..." 

Arabaya bindik ve yola çıktık. Barbro, sırtını yarıyarıya kapıya yaslamış, yüzünü bana dönmüştü. Sağ bacağı yerde, sol bacağı, dizinden kıvrılmış bir halde koltuğun üstündeydi. Eteği iyice sıyrılmıştı. Her zamanki gibi yine külotu yoktu ve amını görebiliyordum. Sikim yine zonklamaya başlamıştı. Sonra karım sol elini bacaklarının arasına soktu ve amını avuçladı. 

- "Ohhh amım çok güzel olmuş..." dedi sonra da, "Tam sikilecek kıvama gelmiş amım..."

Yalnızca yutkunabildim bu sözlerin üstümde yarattığı etkiyle. Şimdi orta parmağını amının açılmış dudakları arasından içeri kaydırmıştı Barbro. Öyle tahrik olmuştum ki, onu biran önce sikmekten başka bir şey düşünemiyordum sanki. Aksi gibi yol da çok kalabalıktı ve sürekli bir dur-kalk temposu içinde, yavaş yavaş gidebiliyorduk. Eve kadar nasıl dayanacağımı bilmiyordum. Gözlerim, yolla karım arasında gidip geliyordu durmadan. Başını cama dayamış, gözleri yarı kapalı, kendini, parmağının verdiği zevke iyice bırakmıştı Barbro. Amının ne kadar sulanmış olduğunu, çıkan şakırtılı seslerden de anlayabiliyor ve büsbütün tahrik oluyordum. 

Kalender Orduevi'nin önünde, trafik, her iki yönde de iyice sıkıştı. Artık duruyorduk. Önümüzde, arkamızda ve solumuzda arabalar vardı. Kaldırım da insanlarla doluydu. Ama karım durmaya niyetli değildi. Trans halindeydi sanki. Beli bükülmüştü. Çevredekiler tarafından her an görülme riskinin, onu daha da çok tahrik ettiğini anlayabiliyordum artık. Bereket versin ki, pozisyonu nedeniyle, kaldırımdakilerin durumu kavramaları olanaksızdı. Sırtı dönük olduğu için, dışardan bakanlar, yalnızca bacaklarını görebiliyor olmalıydılar. Sol tarafımızdaki arabalardan da, amıyla oynamakta olduğunu görmeleri mümkün değildi. Ama yine de, onun, çevremizde bu kadar çok insan varken böyle şeyler yapması, beni çıldırtıyordu.

Sonra müthiş bir şey oldu. Tıklım tıklım dolu bir Belediye otobüsüyle yanyana geldik. Pencere kenarında oturanlar, bizden çok yüksekteydiler ve ön camdan içeriyi, biraz da kuşbakışı görebilirlerdi. Bunu farkedince, karımın yüzüne baktım ve daha ilk anda, onun da durumun farkında olduğunu kavradım. Sanki kendini daha da kaptırmıştı şimdi. Bacakları daha çok aralanmış, elinin işaret ve yüzük parmakları, amının dudaklarını birbirinden iyice ayırmıştı. Orta parmağı ise sürekli hareket halindeydi. Kimi zaman içine girip çıkıyor, kimi zaman bızırının üstünde dolaşıyordu. Belli etmemeye çalışarak, otobüstekilere baktım. Daha ilk anda, beş altı kişinin donmuş yüzlerini yakaladım. Hepsinin gözleri Barbro'ya dikiliydi. 

- "Bakıyorlar değil mi..?" diye sordu birden karım, "Seyrediyorlar beni değil mi sevgilim..?"

- "Elbette ki bakıyorlar... Ama sen bu yaptığından emin misin bebeğim..."

- "Ohhh eminim sevgilim... Hem de çok eminim... Ahhhhh çok hoşuma gidiyor biliyor musun..? Ohhhhh çok hoşuma gidiyor... Ohhhhh.... Immmhhhh..."

Parmağı, şimdi küçük bir sik gibi, hızla girip çıkıyordu amına. Tekrar otobüstekilere baktığımda, sayılarının artmış olduğunu farkettim hemen. Her an da artıyordular. Anladığım kadarıyla birbirlerine haber veriyordular galiba. Elbette ki haklıydılar. İnsan, böyle bir manzarayla her zaman karşılaşamazdı ne de olsa. 

Sonra çığlığa benzer bir inleme kaçırdı karım ağzından. Vücudu şiddetle sarsılmaya başlamıştı. Tanrım belini getiriyordu. Hiç tanımadığı, bir daha hiç göremeyeceği erkeklerin gözleri önünde, kendinden geçmişcesine belini getiriyordu. Parmağını, dibine kadar sokmuştu amına. 

Durulması zaman aldı. Sonra da, öyle bir şey yaptı ki, beni de mahvetti, otobüste oturup onu seyredenleri de. Parmağını yavaşça amından çıkarıp ağzına götürdü ve emmeye başladı. Gözleri hala kapalıydı. Yüzü zevkle çarpılmıştı. Kendimi daha fazla tutamadım. Birden benim de belim gelmeye başladı. Tohumlarım külotumun içine doluyordu. Aynı anda önümüzdeki arabanın yürüdüğünü gördüm. Ben de devam etmek zorundaydım ama, gaza basan bacağımın titrediğini hissediyordum. 

Yolun bundan sonraki bölümünde, uslu uslu oturdu Barbro. Yüzünde, yaramaz bir gülümseme vardı. Zor durumda olan da bendim. Açık renkli keten pantolonumun önünde, kocaman ve ıslak bir leke oluşmuştu. Sikim de, bütün olup bitenlerden sonra hala dimdikti. Bereket ki, eve geldiğimizde, arabadan sokak ortasında inmek zorunda değildik. Bahçeye giren garaj yolu, durumumun başkaları tarafından farkedilmesini engelliyordu. 

O akşam, oldukça erken saatlerde yatak odamıza geçtik ve neredeyse sabaha kadar sikiştik karımla. Ne o, ne de ben, gündüz olanlardan tek kelime bile söz etmemiştik gerçi ama, ikimiz de, öbürünün kafasının oraya takılı olduğunu bal gibi biliyorduk. Müthiş bir geceydi kısacası.

Üç gün sonra akşamüstü eve döndüğümde, Barbro daha arabadan inmeme bile izin vermeden yanıma geldi ve onu Levent Çarşısı'na götürmemi istedi. Biraz taze meyve almak istiyordu. Aslında çarşı eve oldukça yakındı ve karım genelde oraya yürüyerek gidip geliyordu ama, anladığım kadarıyla biraz fazla alış-veriş etmek niyetindeydi. Çaresiz kabullendim.

Manavın tam karşısında arabayı parkedebileceğim bir yer vardı, şans eseri. Barbro inip manava giderken, ben de arabada kalıp onu seyrettim hayran hayran. Kelimenin tam anlamıyla, ilik gibiydi. Pazar günü Boğaz'a gittiğimizde giydiğine benzer bir giysi vardı üstünde. Tek fark, bu seferkinin uçuk mor renkte olmasıydı. İncecik penye kumaşın hafifçe aralarına girdiği kalçaları kımıl kımıl oynuyordu. Bir anda sikim kalkmıştı yine. Ayaklarına geçirdiği alabildiğine yüksek topuklu ve arkaları açık, terlik benzeri ayakkabılar, bacaklarını büsbütün uzatmıştı. Sırf bacak gibi görünüyordu.

Sonra gözüm manav dükkanına takıldı birden. Halinden dükkanın sahibi olduğunu düşünmeme neden olan bir adam karıma bakıyordu. Otuz yaşının biraz üstünde olmalıydı. İnce ve esmerdi. İki gündür tıraş olmuyormuş gibi görünüyordu. Kısacık kesilmiş, kıvırcık saçları vardı. Gözlerini Barbro'ya öyle bir dikmişti ki, birden karımın "gözle sikmek" derken ne anlatmak istediğini kavradım. Haklıydı. Herif, düpedüz gözleriyle sikiyordu onu. 

Barbro'yla ilgilenme işini de, tezgahtarlara bırakmadı adam. Bizzat ilgileniyordu bu nefis müşteriyle. Seslerini duyamıyordum ama, konuştuklarını göremiyordum. Karım Türkçe bilmediğine göre, herif galiba biraz İngilizce biliyordu. Gözleri ise sürekli hareket halindeydi. Barbro'nun başdöndürücü vücudunu didik didik ediyordu bu kapkara gözler. Herif, sanki içine düşmüştü karımın. Bu arada, bir tezgahtar da onların yanındaydı sürekli olarak. Karım adama bir şeyler söylüyor, adam tezgahtara talimat veriyor ve o da, istenen meyveleri poşetlere doldurup tartıyordu. Ama onun da gözleri, mümkün olduğunca sürekli Barbro'nun üstündeydi. 

Karımın, her şeyin farkında olduğu açıkça belliydi. Bundan hoşlandığı da. Birara benden tarafa göz atıp onları seyretmekte olduğumu gördü. Dudaklarında hafif bir gülümsemenin uçuştuğunu gördüm. Sonra ilgisini yine meyvelere çevirdi. Hemen peşinden de, müthiş bir şey yaptığını gördüm. Çileklere bakmak için öne eğildi biraz. Patron da, tezgahtar da arkasında kalmışlardı. İkisinin de gözleri, hemen önlerindeki o inanılmaz güzel kalçalara kilitlenmişti. Kısa bir süre için birbirlerine baktılar. İkisi de, sanki tokat yemiş gibiydiler. Birden gözlerim, patronun pantolonunun önünde meydana gelen kabarıklığa takıldı. Tanrım, siki kalkıp, kocaman olmuştu. 

Bir süre daha, onlara işkence etmeyi sürdürdü karım. Şimdi konuşurken, zaman zaman adamın kolunu tutuyor, bir şeyler anlatıyordu. Sonunda, o önde, elleri poşetlerle dolu ve gözleri hemen önünde kımıl kımıl çalkalanmakta olan o güzelim kalçalara dikili tezgahtar peşinde, arabaya geldiler. Sikim öyle bir haldeydi ki, arabadan inemezdim. Oturduğum yerden bagajı açan kolu çektim. Sonra karım yanıma geldik ve tekrar eve yollandık.

- "Gördün değil mi sevgilim..?" diye sordu Barbro, "Gördün değil mi, nasıl gözleriyle siktiler beni..."

- "Gördüm... Ama sen de kendini korumak için hiç çaba harcamadın doğrusu... Hatta onlara kolaylık bile gösterdin..."

- "Niye kendimi koruyacak mışım ki..? Bunun hoşuma gittiğini söylemiştim sana..."

- "Evet belli oluyor..."

- "Uffff ne biçim siktiler beni gözleriyle... Sikleri ne biçim kalktı..."

- "Benim durumum da pek farklı sayılmaz hani..."

- "Ohhh ne güzel... Onlar gözleriyle siktiler beni, şimdi de sen, altına alıp gerçekten sikersin... İnlete inlete..."

Birden gaza bastım. Eve biran önce ulaşmak istiyordum. Çünkü haklıydı karım. O an için tek istediğim, onu sikmekti. Söyledi gibi inlete inlete, hatta bağırta bağırta sikmek. 

Cuma akşamına kadar başka bir şey olmadı. O akşam eve geldiğimde, mutfakta yeni meyveler olduğu dikkatimi çekti. Barbro'nun yine manava gitmiş olduğunun kanıtıydı bu. Sesimi çıkarmadım. Ama yemekten kalkıp bahçeye çıkıp oturduğumuzda, karım büyük bir tabak meyve getirince, kendimi tutamadım.

- "Bakıyorum yine manava gitmişsin bugün..." dedim ona, "Geçen seferki kadar eğlenceli miydi bari..?"

- "Her sokağa çıkışım eğlenceli oluyor zaten sevgilim... İlla manava gitmem gerekmiyor ki... Tabii bunu, eğer merak ettiğini tahmin ettiğim konuyla ilgili olarak soruyorsan, söylüyorum..."

- "Bugünlerde başka konumuz yok ki zaten... Manavdan söz etmem, orada olanları bizzat görmemden ve buna dayanarak da olabilecekleri tahmin etmemden kaynaklanıyor galiba..."

- "Anlıyorum sevgilim... Ama inan ki, çarşıya girip yürümeye başladığım andan itibaren, hep o senin gördüklerine benzer şeyler oluyor... Ve ben de bütün bunlara bayılıyorum... Bu arada, manavın ötekilerden bir adım ilerde olduğunu da kabul etmem gerekli tabii..."

- "Nasıl yani..?"

- "Yani manav ötekilerden biraz daha atak gibi..."

- "Bir şey mi yaptı sana..."

- "Bir şey yapmak istediği çok kesin ama, yapamadı sevgilim... Yine de ümidini de kesmiyor bu arada..."

- "Şunu yuvarlamadan anlatsan diyorum..."

- "Yani, beni sikmek için deliriyor... Bunun için bir fırsat yaratmaya uğraşıyor... Beni tavlayabilmek için de, durmadan konuşup duruyor..."

- "Nasıl anlaşıyorsunuz ki onunla..."

- "Biraz İngilizce biliyor işte... Çat pat..."

- "Eeeee..?"

- "Eeee'si böyle işte..."

- "Yani durmadan konuşuyor da, neler söylüyor sana... Onu sormak istiyordum aslında..."

- "Bir yığın iltifat işte... Çok güzel olduğumu söylüyor... Benim gibi güzel bir kadının bu kadar poşeti taşımaması gerektiğini söylüyor filan... Mesela bugün, önce bacaklarımın çok güzel olduğunu söyledi, sonra da, meyveye ihtiyacım olduğunda oraya kadar gitmeme gerek olmadığını, eğer bir telefon edersem her şeyin en iyisini elleriyle seçip, eve kadar bizzat getireceğini..."

- "Oooo... Bayağı hızlı gidiyor bakıyorum..."

- "Fena mı..? Benim hoşuma gidiyor... Üstelik benimle yanyana geldiği anda kalkıyor siki... Ben ayrılana kadar da inmiyor... Buna bayılıyorum doğrusu..."

- "Biliyorum..."

- "Ama asıl bayıldığım o bakışları... Her yerimi sikiyor gözleriyle biliyor musun...? Ağzımı, memelerimi, kalçalarımı, bacaklarımı, her yerimi... Ohhhh her yerimi sikiyor bakışlarıyla..."

Sikim aniden kalkıverdi yine. Barbro da bunu ilk anda farketti tabii. Yine koltuğundan kalkıp yere, dizlerimin arasına oturdu. Elini uzatıp, şortumun üstünde taş gibi olmuş sikimi okşamaya başladı. Yüzü şehvetle gerilmişti birden. 

- "Yine kalktı sikin bak..." dedi bana, "En hoşuma giden de bu işte... Birilerinin beni sikmek istemesinin, bana bakıp sikini kaldırmasının, beni gözleriyle sikmesinin, senin de sikini kaldırmasına bayılıyorum... Ohhhh evet... En güzeli bu işte..."

Söyleyecek bir şey bulamadım. Gerçekten de, tıpkı onun söylediği gibi oluyordu. Müthiş heyecanlanıyordum. Şimdi de öyleydi işte. Sikim neredeyse patlayacak gibiydi. Barbro'nun becerikli parmakları da, aklımın başımdan iyice gitmesine neden oluyordu. 

- "Hadi gel yatağımıza gidelim..." dedi karım birden, "Yatağımıza gidip sikişelim n'olur... Canım sikilmek istiyor sevgilim... Yalnızca gözle değil, gerçekten sikilmek istiyor... Ohhhh çok istiyorum..." 

Neredeyse koşarak üst kata, yatak odamıza çıktık. Üstümüzdeki giysileri yırtarcasına çıkarıp, kendimizi geniş yatağın üstüne attık. Beni sırtüstü yatırıp, bir bacağını üstüme attı karım. Bir eliyle sikimi okşuyor ve gözlerimin içine bakıyordu. Yüzündeki ifade öylesine müthişti ki, tek başına o bile bir erkeğin sikinin kazık gibi kesilmesine neden olabilirdi. Boynundan tutup onu kendime çektim ve çılgın gibi öpüşmeye başladık. Dillerimiz birbiriyle boğuşuyordu. Sonra dilimi yakalayıp ağzının içine çekti ve emmeye başladı Barbro. Gözlerini kapamış, sanki sik emer gibi emiyordu dilimi. Parmakları da sikimin çevresine sımsıkı dolanmış, yukarı aşağı hareket ediyordu. İnanılmaz derecede heyecanlanmıştım yine. Güzel kafasının içinden geçenleri o kadar merak ediyordum ki. Kimbilir neler düşünüyordu. Dilimi bırakıp başını kaldırdığında, yeniden gözgöze geldik. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder